Ledünni ilmi Hz. Hızır’a ait, gaybı bilme ve sırlara hakim olma ilmidir. Geleceği bilme, hayatın sırlarına hakim olma durumu Hz. Hızır’a ait bir bilim olarak Kur’an’da geçmektedir. Hz. Hızır’ın Hz. Musa ile olan yolculuğunun anlatıldığı ayette ledün ilminden bahsedilir. Hz. Hızır’ın Hz. Musa ile olan yolculuğu Kur’an’da anlatılmaktadır.
Ledün ilmi Allah’ın dilediği kullarına bahşettiği bir ilimdir. Yine Allah’ın emriyle fiile dönüştürülebilir. Allah’ın bizlere yaşattığı her hayırda bir şer ya da her şerde bir hayır olabileceğini unutmamamız gerekir. İnsanoğlu bu ilme sahip olmadığından yaşadıklarını veya yaşananları bu şekilde yorumlayamamaktadır. Hz. Muhammed ledün ilmi ile ilgili olan bir cümlesinde şunu söylemiştir: ‘’Şayet benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.’’ demiştir.
Ledün ilmi Allah’ın dilediği kula bahşettiği bir ilimdir ve okunarak öğrenilmez. İnsan aklına ve gerçeklik anlayışına ters düşebilir. İnsanların kalbi oldukça hassas yapıdadır. Ledün ilmi insan kalbine tutulan bir aydınlık veren bir ayna gibidir. Bu aynanın verdiği aydınlık ile kişi sırlara ve bazı hikmetlere sahip olur. Olaylar olabildiğince şeffaf görünür.
İnsan kalbinde dikkatli olunması gereken durum aydınlığa açık hale gelen kalbin olası kötülüklere karşı korunmaya yeterli olacak güçte olması gerektiğidir. Aksi takdirde şeytan açık olan kalbe kötülükleriyle ulaşıp yanıltabilir, kötü durumlara sebebiyet verebilir.
Kur’an gerçeklerine hakim olan kişinin olası kötü durumlar karşısında yanılması olası değildir. Çünkü kalbi ve imanı kuvvetli olan kişi ne olursa olsun kandırılmaz. Her zaman aklının, kalbinin ışığında Kur’an’ın öğretilerini takip eder.
Ledün ilmi kişilere Allah tarafından verildiği zaman o kişinin oldukça dikkatli olması gerekir. Çünkü sahip olduğu ilmi yanlış yorumlayabilir. Kötü sonuçlar ile ilme sahip olma durumunu kötüye kullanabilir. Ledün ilminin başka insanlarla paylaşılmaması bu durumdan doğacak olası sıkıntıların önüne geçmek adına önemlidir.
Hz. Musa İle Hz. Hızır’ın Hikmeti Gizli Yolculuğu
Hızır aleyhisselam Allah’ın velisidir. Kıyamete kadar varlığını sürdürecek olan Hz. Hızır hakkında Hz. Muhammed şöyle bilgi vermiştir: bir gün Hz. Musa’ya İsrailoğulllarına hitabı sırasında ‘’İnsanların en bilgini kimdir?’’ diye bir soru yöneltilir. Bu soru üzerine Hz. Musa ise ‘’ Benim’’ demiştir.
Bu noktada Hz. Musa’nın aslında Allah bilir demesi gerekmektedir. Çünkü her şeyi olduğu gibi bu sorunun cevabını da ancak Yüce yaradan bilir. Verilen bu cevap kibre yol açabilir. Bu cevap üzerine Yüce Allah ona’’ İki denizin birleştiği yerde bir kulum var. O senden daha bilgindir.’’ der. Bu bilgi üzerine Hz. Musa ‘’Rabbim onu nasıl bulabilirim?’’ diye sorar. Yüce Allah ‘’Bir balık al. Sepete koy, balığı nerede kaybedersen kulum oradadır.’’ der.
Hz. Musa bunun üzerine yardımcısı Yüşa ile yollara düşer. İki denizin birleştiği noktaya vardıklarında yoruldukları için uyuyakalırlar. Bu sırada balık denize atlar. Hz. Musa’nın yardımcısı Yüşa uyandığında balığın sepette olmadığını fark eder. Hz. Musa’yı uyandırmak aklından çıkmıştır. Durumdan haberdar etmez.
O gün gece de dahil sürekli giderler. Günün sabahında Hz. Musa Yüşa’dan yiyeceklerini getirmesini ister. Oldukça yorgun düşmüşlerdir. Yüşa ise balığın kaybolduğunu ve Hz. Musa’ya haber vermediğini hatırlar. Durumu Hz. Musa’ya anlatır ve Hz. Musa aradığımız yer orası oraya dönmemiz gerekiyor der. Bahsi geçen iki denizin birleştiği ve balığın kaybolduğu yere vardıklarında Hz. Hızır ile buluşurlar.
Hz. Musa Hz. Hızır’a sahip olduğu ilmi ona da öğretmesini istediğini söyler. Hz. Hızır ‘’ Sen benimle beraberliğe sabredemezsin.’’ der. Hz. Musa ‘’ İnşallah beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem.’’ der. Hz. Hızır ‘’Eğer bana tabi olursan. Sana o konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma.’’ der ve Hz. Musa’yı uyarır. Bu sırada bir gemi gelir. Gemiye biner binmez Hz. Hızır geminin tahtalarından birini söküp çıkartır. Hz. Musa bunun üzerine yaptığı işin kötü bir iş olduğunu söyler. Hz. Hızır ise ‘’ Sana benimle beraberliğe sabredemezsin demedim mi?’’ der. Hz. Musa bunun üzerine bunun üzerine ‘’Bundan sonra sana bir şey sorarsam bir daha benimle arkadaşlık etme. ‘’ diyerek bir daha eleştiride bulunmayacağını söyler.
Hz. Hızır ve Hz. Musa birlikte bir köye giderler. Köydeki insanlardan onları misafir etmelerini isterler ama köy halkı misafirperver davranmaz. Karşılarına yarı yıkılmış bir duvar çıkar. Hz. Hızır bu duvarı onarır. Hz. Musa bu durum karşısında şaşırır ve ‘’Onlar bizi misafir etmediler. Dileseydin bu yaptığına karşılık onlardan ücret alabilirdin.’’ der. Bu eleştiri üzerine Hz. Hızır artık birlikte olamayacaklarını söyler ve yaptıklarının sebebini açıklayacağını söyler.
Hz. Muhammed Hz. Musa’nın bu sabırsızlığına karşılık ‘’Allah Musa’ya rahmet eylesin. Ne olurdu sabretseydi de Allah onların haberlerini bize daha çok anlatsaydı. ‘’ der.
Hz. Hızır ile Hz. Musa son olarak bir çocuk gördüklerinde Hz. Hızır çocuğu hemen öldürür. Hz. Musa yine yaptığının çok yanlış olduğunu söyler. Hz. Hızır yaptıklarının sebebini anlatmaya başlar.
Hz. Hızır gemiye, sahipleri yoksul ve sağlam gemilere el koyan kralın gemiyi onların elinden almaması için zarar verdiğini söyler. Duvarı altında öksüz çocuklara ait babaları tarafından bırakılmış bir hazine olması ve kötü insanların bu hazineye bulmasını engellemek adına inşa ettiğini söyler. Son olarak çocuğu ise anne babasının salih amellerini kirletecek derecede hayırsız bir evlat olacağını bildiği için öldürdüğünü söyler.
Görülüyor ki Hz. Hızır ledün ilmi ile gaybı Allah’ın izniyle bilmekte ve onun emriyle gereğini yerine getirmektedir. Bu olayın nerede ve ne zaman yaşandığı ne olarak bilinmemekle birlikte iki denizin birleştiği yer olarak bahsedilen yerin ise hangi noktalar olduğuna dair tahminlerde bulunulmaktadır.
Tasavvufta Ledün İlmi
Tasavvufta ledün ilmi oldukça önemli bir yere sahiptir. Ledün ilmi özel bilgidir ve Allah’ın dilediği kullarının sahip olduğu bir ilimdir. Bu ilim ile kişi her olayın arkasındaki sırra hakim olur ve kimsenin göremediği şeyleri görür. Bu ilimde asıl olan hikmet ise başkaları ile paylaşılmamasıdır.
Ledün ilmi Allah dostlarının ve peygamberlerin sahip olduğu bir ilimdir. Bilinene göre Hz. Mehdi’nin de bu ilme sahip olarak geleceğidir.
Tasavvuf insanları ruhi yükseliş olarak tabir edilen bir boyuta ulaşma konusunda verilen eğitim olarak tasvir edilebilir. Bu yükseliş ile kişi manevi olarak belli bir seviyeye ulaşacağından daha önce hakim olmadığı bazı bilgilere ulaşabilir hale gelir. Kullara Allah tarafından ulaştırılan bu bilgilerin vahiy ile karıştırılmaması gerekir.
Ledün ilmine sahip olmanın yolu tasavvufa göre manevi yükseliş ile mümkündür. İnsanın ibadeti ve takvası ile sezgilerinin kuvvetli olacağı ve bazı sırlara erişeceği düşünülmektedir.
Mutasavvıflara göre Hz. Muhammed’e Allah tarafından verilen 3 ilim bulunmaktadır. Bu ilimlerden ilki şeriat ilmidir. Şeriat ilmi Hz. Muhammed tarafından ümmetine öğreteceği emir ve vahiyler bütünüdür. İkinci ilim, özel ilim olarak tabir edilen tarikat ve tasavvuftur. Ashabından nail olacak kişilerle paylaşabildiği bir ilimdir.3. İlim ise Allah’ın ona özel olarak bahşettiği şifre niteliğindeki sadece onun bilmesi gereken bir ilimdir.
Ledün İlmi ve Ledün İlminin Keşfi
Ledün kelimesinin Türkçe karşılığı nezdinde ya da yanındadır. Allah dostu ve peygamberlerde var olan ledün ilminin öğretme biçimi farklılık yaratmaktadır. Allah peygamberlere ledün ilmini dini hükümleri aktarma şeklinde bahşetmiştir. Hz. Hızır’ın sahip olduğu ledün ilmi ise olayların ve eşyaların sırrına hakim olmaktır.
Hz. Hızır Hz. Musa ile karşılaştığında ve kendisinden ona sahip olduğu ilmi öğretmesini istediği zaman şunları söylemiştir: ‘’Ya Musa ben Allah’ın bana öğrettiği bir ilme sahibim ki sen onu bilemezsin. Sen de Allah’ın sana öğrettiği bir ilme sahipsin ki ben onu bilemem.’’
Ledünni ilmi keşfetmek ile alakalı bir ilimdir. Keşfetmek insan gözündeki perdenin kalkması şeklinde de yorumlanabilir. Gözünden perde kalkan kişi diğer insanların göremediği her sırrı görür ve hikmetini bilir.
Keşif ilmi tasavvufta gerçeğe ulaşmak için kullanılan bir yol olarak nitelendirilir. Bu ilim sahip olan kişiye aittir. Doğrusu eğrisi tamamen ona aittir. Hata ve sevap takdiri ise Yüce Allah’ındır.
Ledün ilmi ile ilgili bazı ayetler şu şekildedir:
“Allah’tan korkun ve Resulüne inanın ki, Allah size rahmetinden bir pay ayırsın, sizin için, Işığında yürüyeceğiniz bir nur ortaya koysun”
“Takva üzere olunuz ki Allah size öğretsin”
“Eğer takva üzere olursanız Allah size furkan ve nur verir”
Ledün ilmi Allah tarafından bahşedilen bir gönül açıklığı, bilinç aydınlanması olarak tarif edilebilir. Bu aydınlanma ile insan olayların arkasındaki hakikati görmeye muktedir olabilir.
Ledün ilmi ile ilgili bazı hadisler ise şu şekildedir:
“Öğrendikleriyle amel edene Allah Teâla bilmediklerini öğretir.” “Kırk gün süreyle Allah’a ihlasla amel edenin kalbinden lisanına hikmet pınarları akmaya başlar.”
“Her ümmetin muhaddesleri; keşf ve ilhama mazhar kişileri vardır. Bu ümmetin muhaddeslerinden biri de Ömer b. Hattab’dır.”
Ledün İlmindeki Hikmet Nedir?
Tasavvufa göre hikmet ilahi sırlara ve bu sırların var oluşundaki kavramları çözmeye denir. Hikmet, ehli olmayana bahşedilmez. Ehli olan kişinin sahip olduğu hikmetinde sınırı hakim olduğu kadardır.
Hikmet kişinin çabasıyla kazanabileceği özel ve gizli bir bilgi olarak tanımlanır. Peygamberler dışında bu bilgiye yüksek mertebede sahip olanlara hakim denilmektedir. Tasavvuf ilminde hakim ile arif aynı mertebede kabul edilir ve Allah katında yerini alacağına inanılır.
Hikmet üç mertebesi olan bir bilgidir. İlk mertebe bir işi bilmek, görüp tanımaktır. İkinci mertebe gördüklerini doğru aktarmak, üçüncü mertebe ise bildiklerini uygulama yeteneğine sahip olmaktır.
Yakin Nedir?
Yakin Kur’an-ı Kerim’e göre zannın zıttı olarak ifade edilir. Yakin olan kesin şeklinde değerlendirilir. Yani yakin bilgi net ve kesin bili olarak kabul edilir. Aklıselim olan kişinin verdiği bilgi ilk derece bilgidir. Yani alt sıralarda bulunmaktadır. İlme sahip olan kişinin verdiği bilgi kesin olarak nitelendirilir. Kesinliği ispat edilebilir olan bu bilgilerin doğruluğu şahit olarak kullanılacak delillerle kanıtlanabilmektedir.
Aynel yakin kişinin duyularıyla keşfettiği bilgilerdir. Böylesi bir bilgi gözlem yeteneğiyle ortaya çıkmaktadır. Yakin bilgiye oranla daha üst mertebede yer alır. Çünkü bilgiye bizzat görerek mazhar olma durumu vardır.
Hakkal yakin kişinin bizzat yaşadığı bir bilgi olarak kabul edilir. Kesinliğe ihtiyaç duyulmadan en üst mertebede kabul edilen bilgidir. Bu bilgi gerçeğe ulaşma olayıdır. Bu durumda bilgi direk olarak yaşanır. Şüphesiz ve yorumsuz olarak kesinliği ispatlanmıştır.
Hakkal yakin ile hissedilen bilgi gerçek olarak yaşanır. Bu bilgiye hasıl olan kişilere ehli marifet ya da arif gibi isimler verilmiştir. Yaşanan bilginin sözlü olarak açıklanması oldukça zordur.